Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Ayıplı Malın Mahiyeti ve Başvurulabilecek İmkanlar*
GİRİŞ
Gündelik yaşamda tüketiciler ile satıcılar arasında akdedilen satım sözleşmelerine sıklıkla rastlanmaktadır. Buna paralel olarak tüketicilerin sıklıkla ürünlerin kalitesi, şekli, işlerliği ve tanıtılandan farklı biçimde kendilerine iletilmesi hususunda problemler yaşamasını da içeren belli başlı sorunlar gündeme gelmektedir. İlgili yazıda bu problemlerin belki de en çok rastlananı ve üzerinde durulması gerekeni ayıplı bir malın bulunması hali ele alınacaktır. Bilindiği üzere tüketici satımları günlük hayatta yaygın biçimde kullanılan satım sözleşmesinin bir türü olarak şekillenmiştir. Taraflardan birinin tüketici, diğerinin ise ticari ve mesleki amaçla bu işi yapan bir satıcı olduğu (gerçek veya tüzel kişi) satış sözleşmelerinin tamamı tüketici işlemi sayılmaktadır [1]. Tüketici işlemi mahiyetinde olan satış sözleşmelerine Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK”)hükümleri uygulanacak olup, Kanun’da ilgili somut durumu içerir hükmün bulunmadığı hallerde ise Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) ve diğer genel kanun hükümleri göz önünde bulundurulacaktır.
İlgili yazı kapsamında tüketici işlemi mahiyetindeki satışlara konu olan ayıplı mallar ve ayıp sonucu başvurulabilecek yollar TKHK kapsamında ele alınacaktır. Sonrasında TKHK nezdinde düzenlenmiş bir diğer imkân olan cayma hakkı ile ayıp sonucu ortaya çıkan durum karşılaştırılacaktır. Buna ek olarak uygulamada uyuşmazlıklara sebep olmuş ayıplı malın iadesinin icrası prosedürü irdelenecektir.
I. Ayıp ve Ayıplı Mal Kavramı
Ayıp, satıma konu malda ortaya çıkan ve tüketicinin o maldan gerektiği gibi yararlanmasını engelleyen eksiklik veya aksaklıklardır [2]. TKHK kapsamında ayıplı mal, kısaca tüketiciye vaat edilmiş olan özellikleri bünyesinde taşımayan üründür. Bir kupa sipariş edildiği farz edildiğinde bunun kırık gelmesi ayıp kapsamındadır, keza yine sipariş edilen kupanın farklı renkte gelmesi de nitelikte bir ayıba örnektir.
Kanunun sekizinci maddesinde de ayıplı mala ilişkin bir tanım verilmiştir;
“Tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.” [3]
Bu noktada ayıplı mal, tüketicinin alırken göz önünde bulundurduğu ve buna inanarak aldığı bir maldaki niteliklerin var olmamasını veya objektif olarak o tür bir malda bulunması gereken özelliğin yer almamasını ifade etmektedir. Diğer yandan ürünün ambalajında, etiketinde, tanıtım materyallerinde tespit edilmiş niteliğe aykırı özellikler, ya da bu özellikleri taşımaması bir ayıp teşkil ederken aynı zamanda makul olarak beklenen faydaları azaltan, ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.
Bu noktada maddi ayıp; malın fiziksel, kimyasal ve teknik varlık ve durumunu olumsuz olarak etkileyen, onlardan sapan ve onları bozan ayıptır [4]. Gerçekten de teslim edilmiş ürün dış görünüm itibariyle satılan şeye uymuyorsa veya beklenilen yararı bu niteliklerden birinin yokluğu sebebiyle veremiyorsa maddi ayıp vardır. Buna örnek olarak sipariş sonucunda kırık olarak teslim edilmiş bir kalem verilebilir.
Ekonomik ayıp ele alınacak olursa; her malın belirli bir gelir getirme veya verimlilik kapasitesi olduğu aşikardır. Bu kapasite asıl olarak sözü edilen malın ekonomik niteliğini oluşturacaktır. Satılan mal, normal şartlar altında özellikleri vesilesi ile gerekli verimi veya geliri getiremiyorsa burada ekonomik ayıbın varlığından söz edilecektir. Bir aracın reklam veya kullanım kılavuzunda belirtilenden daha fazla yakıt tüketmesi [5] buna örnektir.
Hukuki ayıp, tüketicinin satılan üründen yararlanmasını ya da ürünün üzerinde tasarruf etmesini engelleyen kamu hukukundan doğan sınırlandırmaları ifade etmektedir. Bu durumda satılan ürün kanun hükümlerine uygun düşmediği için ilgili normlar alıcının ilgili şeyden tam olarak yararlanmasını önleyecektir. İhraç malı olarak satılan şeyin menşe belgesi yoksa hukuken bir ayıp vardır [6]. Diğer yandan satış esnasında malın hacizli bulunması halinde [7] de bir hukuki ayıp[8] vardır. Satılan ürün üzerinde bir üçüncü kişinin üstün hakkının bulunması ise hukuki ayıp değil zapttan sorumluluk kapsamında bir sorun olarak ele alınır.
Nitekim ambalaj, etiket, tanıtma ve kullanma kılavuzunda belirtilen niteliklerin bulunmaması; reklam, internet portalı ve ilanlarda belirtilen niteliklerin bulunmaması; muadili olan malların kullanım amacını karşılamaması ve satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırılıklar birer ayıp karinesi olarak ele alınır. Bu kriterlerden bir veya birkaçının varlığı o mal veya hizmetin ayıplı olduğuna TKHK m.8/2 kapsamında karine teşkil etmektedir.
Ayıp, bununla birlikte çeşitli ayrımlara daha tabi tutulmaktadır. Bu ayrımlar farklı durumlarda nasıl bir tavır alacağımızı belirlemek noktasında bize yardımcı olmaktadır. Bunlardan ilk ayrım esaslı ayıp — esaslı olmayan ayıp ayrımıdır. Eğer maldaki kullanım elverişliliğini tamamen veya kısmen ortadan kaldıran bir durum söz konusu ise burada esaslı bir ayıbın varlığından söz edilir. Bununla birlikte eğer böyle bir durum söz konusu değilse ayıp esaslı olmayan bir ayıptır. Yalnızca esaslı ayıplarda ayıptan doğan sorumluluk hükümleri gündeme gelecektir [9]. TBK kapsamında yapılan bu ayrım tüketici uyuşmazlıklarında da uygulanabilir niteliktedir.
Aynı zamanda ayıp; önemli olan — önemli olmayan ayıp ayrımına da tabi tutulabilecektir. TBK kapsamında sadece önemli ayıplar bağlamında seçimlik haklardan dönme hakkının kullanılmasına izin verileceği görülmektedir.
Yine ayıp, aşikar ayıp — aşikar olmayan ayıp başlığı altında ikiye ayrılabilir. Aşikâr ayıp; alıcının beş duyu organıyla apaçık biçimde ortada olan bir aksaklığı doğrudan doğruya fark ettiği bir durumu ifade eder. Buna karşın bazı ayıplar da fark edilemez, böyle bir ayıp ise aşikâr olmayan ayıp adı altında ele alınır. Kısaca aşikâr ayıp; alıcının bildiği veya bilebilecek olduğu ayıplardır. Aşikâr ayıplarda pek tabii alıcının ayıptan doğan sorumluluğa başvurma hakkı bulunmamaktadır. Ancak aşikâr olmayan ayıplardan dolayı satıcı ayıptan doğan sorumluluk kapsamında sorumlu tutulabilir [10]. İlgili durumun yine aynı şekilde tüketiciler nezdinde ele alınması mantığa uygun düşmektedir.
Diğer bir önemli nokta ise açık — gizli ayıp ayrımıdır. Aşikâr olmayan ayıplar; açık ve gizli ayıp olarak ikiye ayrılabilir. Açık ayıp satış ilişkisi kurulup mal teslim alındıktan sonra mal üzerinde yapılan bir gözden geçirme sonucunda görülebilecek ve fark edilecek ayıplar söz konusu olduğunda kullanılan bir terimdir [11]. Bu noktada açık ayıbın olabilmesi için olağan bir gözden geçirme faaliyetinden sonra bunun fark edilmesi gerekecektir. Gizli ayıplarda ise olağan bir gözden geçirme yeterli değildir. Açık ayıp gözden geçirme suretiyle fark edilebilecek olan ayıpları ifade ederken, gizli ayıplar kullanılma ile birlikte ortaya çıkacak ayıpları kapsar. Gizli ayıplar ancak zamanla ve kullanılma ile ortaya çıkarlar. Açık ayıba örnek olarak teslim alındığı anda delik olduğu anlaşılabilen bir çanta verilebilir.
Bununla birlikte uygulamada sıklıkla karşılaşılan gizli ayıp kapsamındaki bir örnek ise arabalarda belirli aksamların gerekli teknik yeterliliği sağlamayacak şekilde üretilmiş olduğunun bir müddet kullanımdan sonra anlaşılması halidir. Ayrık bir hal ise; satıcının sahip olunmayan bir nitelik varmış gibi göstererek alıcıyı kandırması ve yarattığı bu ayıpla alıcıya karşı aydınlatma yükümlülüğünü kasten ihlal etmesidir [12]. Bu halde gizlenmiş bir ayıp söz konusudur ve gizli ayıp durumunda alıcıya tanınan bildirim süresi için öngörülen zamanaşımının ortadan kalkması gündeme gelecektir. Bunlar ayıptan doğan sorumluluğun zamanaşımı süresi içinde ortaya çıktığı vakit hemen bildirimde bulunulması şartıyla ayıptan doğan sorumluluğa başvurulabileceği söylenmelidir. Nitekim TKHK m.12/3 hükmü buna paralel bir düzenlemeyi barındırmaktadır. Fakat unutulmamalıdır ki; satılan ürünün ayıplarını bilerek teslim almak veya eksikliğe rağmen malı kabul etmek artık ayıptan doğan haklardan vazgeçildiği anlamına gelecektir.
II. Ayıplı İfa — Aliud İfa — Eksik İfa
Ayıplı ifa da ayıplı mal gibi, satılan malın satıcı tarafından vaat edilen veya malın satın alınmasındaki amaç doğrultusunda o malda bulunması gereken lüzumlu vasıfları taşımamasını ifade etmektedir [13]. Ayıplı ifada, sözleşmede kararlaştırılmış malın teslim edilmesi söz konusu olmakla birlikte bu malın satıcı tarafından garanti edilmiş özelliklerinin veya o malda bulunması gereken lüzumlu vasıfların eksik olması gerekir. Bu durumda uygulamada ayıplı ifa ile aliud ifa (yanlış ifa)[14] ve eksik/fazla ifa karışabilmektedir.
Öncelikle ayıp her zaman nitelikteki sapmayı ifade eder. Buna karşın ürünün niteliğinde değil de niceliğinde bir sapma söz konusu ise, diğer bir ifade ile vaat edilen nicelikten daha az miktarda mal veya sözü edilenden farklı bir mal verilmişse burada ayıp hükümlerinin uygulanmasından söz edilemez. Burada ifa etmemeden ötürü bir temerrüt durumu incelenmelidir. TBK kapsamında eksik bir ifa söz konusuysa burada duruma göre kısmi temerrüt sonuçları uygulanabileceği gibi tam temerrüt sonuçları da uygulanabilir [15].
Alıcıya vaat edilen maldan başka bir malın verilmesi halinde aliud ifa [başka bir mal ile ifa] söz konusu olmaktadır ve aliud ifa ayıplı ifadan farklı bir kavramdır. Bu halde de ifa etmeme olgularından temerrüdün oluştuğu söylenebilir Dolayısıyla gerek eksik ifa gerekse aliud ifada, ifa etmemeye ilişkin hükümler, borçlu temerrüdüne ilişkin hükümler, uygulama alanı bulacaktır.
III. Başvurulabilecek İmkanlar Dahilinde Cayma Hakkından Farkı
Cayma hakkı ile ayıplı mal kapsamında başvurulabilecek imkanlar noktasında öncelikle ayıpta süre cayma hakkından daha farklı bir tablo çizmektedir. TKHK ispat yükünü düzenleyen 10.maddesine göre açık ayıp halinde ürünün tesliminden itibaren 6 ay içerisinde ortaya çıkan ayıpların ürünün teslimi anında var olduğu bir karinedir ve ayıplı olmadığının ispat yükü satıcıdadır. Elbette bu hal malın niteliği ile bağdaşmıyor veyahut tüketici sözleşme kurulurken bundan haberdar ise ilgili hüküm uygulanmaz. TKHK nezdinde gizli ayıp mal edinildiğinde görünmeyen ve kullanıldıkça ortaya çıkan ayıp kalemleridir. Bu durumda Kanun’un 12. maddesine bakılırsa ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bile teslimden itibaren 2 yıllık bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu noktada başvurma için zamanaşımı noktasında bir ayrım yapılmamıştır. Buna bir örnek verilecek olursa alındıktan bir yıl sonra bozulan veyahut hata veren bir akıllı telefon 2 yıllık zamanaşımının içindedir ve tüketicinin kusurundan meydana gelmiyorsa gizli ayıptan doğan sorumluluk söz konusu olacaktır. Fakat eğer satıcının hilesi sebebiyle ayıbın fark edilmesi engellenmişse zamanaşımı süresi uygulanmayacaktır.
Bu noktada TKHK 11.maddesinde tüketicinin seçimlik haklarını düzenlemiştir ve cayma hakkına kıyasla farklı imkanlar sunmaktadır. Bunlar;
§ Satılanı geri vermeye (iadeye) hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme [ürünün iade edilmesi ve diğer ödenen bir şey var ise onun verilmesi]
§ Ürünün tüketicide kalıp bedelden bir indirim istenmesi
§ Aşırı bir masraf gerektirmediği taktirde tüm masrafları satıcıya ait olmak koşulu ile onarım isteme
§ İmkân varsa malın yenisinin yani ayıplı olmayanın, ayıpsız bir misli ile değiştirilmesidir.
Buna ek olarak TBK uyarınca oluşan zararlar için tazminat da talep edilebilir. Cayma hakkında ise bir gerekçe olmaksızın malın iadesi ve bedelin geri alınması söz konusudur. Bu yüzden malın iadesi dışında ayıp halinde farklı 3 imkân daha sunulmuştur. Cayma hakkında dayanılan hukuki bir eksiklik yoktur, buna karşın ayıpta dayanılan bir nitelik eksikliği vardır. Cayma hakkında teslimden itibaren daha kısa bir süre öngörülmektedir, zira tamamıyla bu hal talebe bağlıdır ve bir nedene dayanmamaktadır. Bu kapsamda süreler ve seçimlik haklar bakımından ayıplı mala ilişkin daha geniş çapta imkanlar mevcuttur. Ek olarak TBK ve TKHK kapsamında ayıptan doğan sorumluluk ve tüketicinin seçimlik hakları benzer düzenlemeler içermektedir.
Uygulamada ayıplı malın iadesi sürecinin yürütülmesi; bedelden indirim, onarım ve değişimden ziyade kimi tartışmalara vesile olmuştur. Bu yüzden özel olarak bu imkana ve bu imkanın icrasına değinmekte fayda vardır.
IV. Ayıplı Malın İadesinin İcrası
TKHK 11.maddesinin 5.fıkrasında bedelin derhal iadesi zikredilmiş olsa da tüketici, ürünü iade etmediği sürece bedelin iadesini de isteyemeyecektir. Diğer yandan İcra İflas Kanunu (“İİK”) 24.maddesi uygulamasına göre taşınır teslimine ilişkin uyulacak usul ve esaslar baz alınarak ürünün iadesine yönelik bir prosedür yürütülebilecektir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2012/3129 E. 2012/3582 K. ve 02.05.2012 tarihli ilamında;
“… Alacaklının bedelin tahsilini isteyebilmesi için öncelikle kendisine düşen ilamda belirtilen ayıplı aracın iadesi edimini yerine getirmesi şarttır. (HGK 24.02.2010 Tarih 2010/12–106 E-2010/107 K.) …”
Şeklinde belirtilmek suretiyle konuya açıklık getirilmiştir. Bu kapsamda alacaklı kişi (bu noktada tüketici) kendine düşen edim olan iade koşulunu gerçekleştirmeden ürünün ayıpsız misli ile değiştirilmesi talebinde bulunamayacaktır.
Borç ilişkisinin tasfiyesinin gerektiği hallerin tümünde, tarafların bu tasfiyenin gerçekleşmesinden önce karşılıklı olarak birbirlerinden aldıkları ürünleri iade etmeleri gerekmektedir. Bu kapsamda ilamda belirtilmiş olan taşınır mal elinde bulunmazsa, ilgili ürünü teslim borcu para borcuna dönüşecek ve borçlu, tespiti yapılan değeri borçlanmış sayılacaktır. Borçlu bu parayı iradi olarak ödemezse, ayrıca bir hükme ve icra emrine gerek kalmaksızın borçlunun bu borcu karşılamaya yetecek miktarda malı İİK m.24/4 uyarınca haczedilecektir.
Nitekim borçlar hukuku temel prensipleri de ele alınacak olursa; bu durumda karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan biri kendi borcunu ifa etmemiş olmasına rağmen alacağını talep ediyorsa diğer borçlunun borcunu ifa etmekten kaçınabilmesi imkanını sunan ödemezlik defi somut olaya da uygulanabilir niteliktedir.
Bunların ışığında sözleşmeden dönme hakkını kullanan tüketici nezdinde sözleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkmış olduğundan yerine getirilmiş olan edimlerin iadesi gerekmektedir. Bu durumda ayıplı mal satıcıya, bedel tüketiciye iade edilir.
SONUÇ
Kökeni çok eski dönemlere dayanan tüketici kavramı, asıl olarak son birkaç yüzyılda sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Roma hukuku prensiplerinden bugüne tüketici ile satıcı arasındaki ilişki teknolojik gelişmelere ve farklılaşan hukuk nosyonuna paralel olarak şekillenmiştir. Günlük yaşantıda artık satıcılarla çok daha hızlı ve pratik şekilde iletişime geçebilmekteyiz. Bunun bir sonucu olarak da internet veya kimi farklı iletişim araçları ile istediğimiz ürünü kolayca satın alabilmekteyiz.
Bu denli gerçekleşen hızlı satım süreci doğal olarak kimi pürüzlere de sahip olacaktır. Kimi hallerde tüketiciler satın aldıkları mallar hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmayabilir, bilgi sahibi olsalar bile beklediklerinden farklı veya zarara uğramış bir ürün kendilerine ulaştığında ne yapacaklarını bilmeyebilirler.
Bu noktada tüketicinin korunmasını odağı halinde getirmiş TKHK kapsamında başvurulabilecek imkanların bilincinde olmak önem taşımaktadır. O halde bilinçli bir tüketici olmak ürün piyasasındaki mağduriyeti düşürebilecek hatta kaliteyi dahi artırabilecektir. Bu sebeple tüketimin araç olmaktan ziyade amaç olduğu toplumumuzda tüketicinin korunması gerekliliği hasıl olmuştur [16]. Nitekim ilgili yazıdaki nihai amaç da bu doğrultuda ayıbın mahiyetini ve başvurulabilecek imkanları ele alarak bir yol haritası çıkarmaktı.
* Ömer Batuhan Uçmak, MEF Üniversitesi Son Sınıf Hukuk Fakültesi Öğrencisi, batuhanucmak23@gmail.com
[1] Tezcan E., “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Ayıplı Mal Kavramı”, Özgün Law, www.ozgunlaw.com/makaleler/
[2] Özsoy R., “6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Ayıplı İfa ve Sonuçları”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019, s.37
[3] 28835 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 28.11.2013 tarihli RG
[4] Eren F., Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları 7. Baskı, Ankara 2019, s.106
[5] Yargıtay HGK E. 2003/13–622, K. 2003/622, T. 05.11.2003
[6] Eren F., s.108
[7] Yargıtay 13. HD. E. 2001/7856, K.2001/9445, T. 22.10.2001
[8] Özsoy R., s.46 — Yazar aynı zamanda aksi kanaatte doktrinde satım akdi esnasında satım konusunun hacizli olması halinde hukuki ayıp değil zapta karşı tekeffül hükümlerinin uygulanması gerektiği biçiminde bir görüşün varlığını da zikretmiştir.
[9] Kapancı K.B., “Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğuna Giriş”, MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi Borçlar Hukuku Özel Hükümler I, Konu Anlatım Videosu No:9
[10] A.g.e.
[11] A.g.e.
[12] Eren F., s.113
[13] Aral F., Türk Borçlar Hukukunda Kötü İfa, Ankara 2011, s. 112
[14] Özsoy R., s.49
[15] Kapancı K.B.
[16] Özsoy R., s.199